Veda

minnosBu bloğu dört sene evvel kızım Defne’ye evde hazırladığım Türkçe okuma yazma alıştırmalarını paylaşmak için yazmaya başlamıştım. Arada oynadığımız oyunlardan, sevdiğimiz kitaplardan, Amerika’daki okullardan, evde Türkçe, İngilizce ve İspanyolca karışık yaşamımızdan ve genel olarak çocuklarımı büyütmekten bahsettim. Yazarken çok keyif aldım. Umarım okuyanlar da beğenmişlerdir. Defne ve de daha sonra kardeşi Derin okumayı yazmayı öğreneli çok oldu. Uzun zamandır evde Türkçe alıştırmalar yapmıyoruz. Son bir senedir de bloğuma fazla yazmadığımı fark ettim. O yüzden artık sanırım bu macerayı bitirmenin vakti geldi.

Aslında bu benim tek bloğum değil. Bir tane Türkiye’deki ailem için yazdığım özel bir bloğum var. Onun ismi Derin’in Annesi. Bir tane de kitaplar hakkında yazdığım İngilizce bir bloğum var. Bu sene ona biraz daha fazla vakit ayırmayı istiyorum. Bir de İspanyolcamı ilerletmeyi.

Bunu ise burada olduğu gibi bırakıyorum. Defne ve Derin Türkçe okuma yazmayı öğrendi ama daha bir çok çocuk yeni başlıyor. Arşivden yazılara bakarken biz kaç yaşında ne yapıyorduk diye merak ediyorsanız Defne 2006, Derin de 2008 doğumlu. İkisine de iki yaşında başladım harfleri öğretmeyi. Dört yaşında okumaya başladılar. Hazırladığım alıştırmaların hepsi www.oku-yaz.com adresinde. Okuma yazma macerasına yeni başlayacaklara şimdiden kolay gelsin!

Dört sene boyunca yazdıklarımı okuyan, beğenen ve yorum yapan herkese çok teşekkür ederim. Seattle’dan sevgiler. Hoşça kalın.

Ebru

Reklam
blog içinde yayınlandı | 29 Yorum

Sadece iki kitap

Bu sene kendimi bile şaşırttım. Üç haftalık Türkiye tatilinden hiçbirşey almadan döndüm. Neredeyse… Çocuklara alınan hediyeler dışında bavulda Türkiye’den gelen sadece iki kutu Selamlique kahve (tarçınlı ve çikolatalı), bir minik paket çikolatalı lokum ve bir kot pantalon vardı. Eve bir şey almadım. Açıkçası bayram öncesi yaz ucuzluklarının karmaşasında alacak pek birşey de bulamadım. Sahaflara gitmedim. Kitapçılarda saatlerce çocuk kitaplarına bakmadım. Zaten evde fazlasıyla Türkçe kitap var. Ama bir arkadaşımın Defne ve Derin’e aldığı kitaplar çocukların ellerinden düşmedi.

Istanbul for KidsDefne’nin kitabı Burçak Gürün Muraben’in yazıp Uğur Altun’un resimlediği İstanbul for Kids. Evet, İngilizce ama İstanbul’un tarihi yerlerini çok güzel anlatıyor. Belki Türkçe çevirisini de yayınlarlar. Defne tatil boyunca yanından ayırmadı. Topkapı Sarayını gezerken de bize okuduklarını anlattı. Benim gibi yurtdışında yaşayan Türk bir anne yazmış. Ağırlıklı olarak tarihi yarımadadaki önemli yapıtların hikayelerini, tarihlerini ve efsanalerini çok güzel anlatmış. Gelecek yaz yine yanımızda olacak.

Öbür kitap ise Türkçe. Benim oğlum bir Angry Birds hastası. Geçen sene ona Angry Birds doğum günü partisi yapmıştım. Partide oyun olsun diye de bahçeye kutularla, balonlarla ve toplarla oyunun benzerini kurmuştum. Hiç bıkmıyor o oyunları oynamaktan. National Geographic’in yayınladAngryBirdsığı Angry Birds Tüylü ve Öfkeli Kuşlar Hakkında 50 Gerçek Hikaye kitabını Mel White yazmış. Gerçek kuşların arasında oyunun karakterlerini de anlatıyor. Derin başlangıçta doğal olarak sadece oyundaki kuşlarla ilgilendi. Zaten kitabın tamamını okuyabilecek kadar ileri değil Türkçesi. Ama kitaptaki küçük kutulardaki bilgileri ve konuşma balonlarını okuyup eğleniyor.

AngryBirds2O küçük kutulardaki kısa cümlelerde bile Derin’in bilmediği bir sürü kelime çıktı: Sabıka kaydı, tür, takma ad, müttefik, infilak etmek, çileden çıkmış. Kitap elinden düşmüyor ama tamamını okuyabileceğini sanmıyorum. Olsun, ne okusa kardır! (İnceltme işaretleri geri gelmeli mi?)

Bu senenin Türkiye’den kitap raporu bu kadar. Bu arada döneli neredeyse iki hafta oldu ama çocuklar hala evde benimle Türkçe konuşuyorlar 🙂 Gelecek ay okul başlayınca tekrar İngilizce’ye dönerler herhalde. Bana bu da yeter!

çocuk kitapları içinde yayınlandı | 1 Yorum

Türkiye’den Türkçe raporu

Bizim Türkiye’deki tatilimiz bitmek üzere. Çocuklar buraya alıştılar ama evlerini de özlüyorlar artık. Buraya alışmalarının en belirgin göstergesi ise Türkçeleri. Biraz önce Derin anneme “Aşağı yukarı iki saat sonra,” deyince bu yazıyı yazmaya karar verdim. Bu öyle çok karmaşık bir cümle değil tabi. Ama Derin’in üç hafta önceki halini bilseydiniz anlardınız.

Türkiye’ye gelmeden yaklaşık bir ay önce artık benimle neredeyse hiç Türkçe konuşmayan çocuklarımı karşıma alıp tekrar Türkçe konuşmaya ikna etmeye çalıştım. Beni çok iyi anladıklarını bildiğimi ama konuşmanın pratiğinin ayrı olduğunu anlatmaya çalıştım. Defne bir iki gün düşünüp Türkçe konuşmaya çalıştığında zorlandığının farkına varınca ikna oldu. Benimle tekrar Türkçe konuşmaya başladı ve İstanbul’a geldiğimizde Türkçesi gayet düzelmişti. Evet, yabancı olduğu bazen anlaşılıyor ama herkes farkına varmıyor. Derin ise benim inatçı oğlum olduğu için benimle evde Türkçe konuşmayı reddetti. Ne yaptıysam ikna edemedim. Gizli gizli Türkçe kitap okuduğunu gördüm ama ısrarla konuşmadı. Ben tam ümidimi kesmişken, uçağa binmemize 2 gün kala bir mucize oldu ve Derin Türkçe konuşmaya başladı. İlk günlerde biraz kafa göz yarıyordu ama…

Şimdi üç haftalık tatilin sonuna yaklaştığımızda ikisi de beni şaşırtıyor. Defne bu sabah babama “Yapma be dede!” deyince önce hemen kızıp düzeltmeye çalıştım dedeyle öyle konuşulmaz diye. Ama Defne’nin bu sokak ağzı babamın çok hoşuna gitti. “Bırak kızım herkes gibi konuşsun,” dedi bana. Ben de üstünde durmadım. Geldiğimizden beri gösterdikleri ilerleme beni hem şaşırttı hem çok sevindirdi. Hatta son bir iki gündür daha da ileri gidip aralarında Türkçe konuşmaya başladılar. Anneleri mutluluktan uçuyor!

İki gün sonra Amerika’ya geri dönüyoruz. Türkçe sevdamız bir süre daha devam eder sonra biter herhalde. Ama yaşları büyüdükçe bilinçleniyorlar. Belki, ama belki, gelecek yaz tatiline kadar arada bir evde Türkçe konuşurlar.

çok dilli yaşam içinde yayınlandı | 8 Yorum

Yaz geldi!

Yaz ne zaman başlar? Çocuklara sorarsanız okullar kapanınca. Öğretmenler için de öyle tabi. Notları teslim edince derin bir oh çekiyorum her dönem. Ama benim için aslında yaz çocukların doğum günleri kutlanıp o parti telaşı bittikten sonra başlıyor. Yani pazar akşamı başladı. İkisinin de doğum günleri haziranda. Akademik bebekler onlar. Üniversitenin bahar döneminin bitmesini bekleyip doğdular. Bir de anneannelerinin okulunun tatile girmesini. Derin’in doğum günü daha önce. Ona bu sene Lego temalı doğum günü partisi yaptık.

Giriş

Pasta yerine yine minik kekler yaptım.

pasta

Çocuklar oynasınlar diye hepsine birer minik lego aldım: Helikopter veya kepçe.

Lego_Yapiyoruz

Giderlerken de hediye olarak Lego kitabı verdim. Hepsi okumayı bu sene öğrendi.

Defne’nin doğum gününün teması Rock Star idi. (Star yıldız da Rock kelimesinin Türkçe nasıl yazacağımı bilemedim.) Bilgisayara karaoke yazılımı kurup salondaki sinema perdesinde gösterdik. Kızlar şarkı söyleyip dans ettiler. On kız iki saatte evin altını üstüne getirdiler ama olsun!

Ben küçükken yaz benim için açık havada ilk yenen akşam yemeğiyle başlardı. Bir de sokaktaki akşam sefalarının kokusuyla. Moda’da yenilen dondurmayı da unutmamak lazım. Neyse, iki hafta kaldı Türkiye’ye gitmemize. Burnumda tüten memleket mi çocukluğum mu bilemiyorum.

Herkese güzel bir yaz diliyorum!

 

blog içinde yayınlandı | 2 Yorum

Bilgisayar programlama

Bu aralar Türkçe derslerinden boşalan zamanı bilgisayar başında geçiriyoruz. Yok, oyun oynayarak değil. Oyun yazmayı öğrenerek. Bu yaz bizim buralarda bilgisayar kampları çok popüler. Seattle Silikon Vadisi kadar olmasa da Amerika’nın teknoloji konusunda oldukça gelişmiş bir bölgesinde. Microsoft, Amazon, Boeing ve Expedia burada. Bizim oturduğumuz caddede Google’ın ufak bir yerleşkesi var. Ama bu yaz çocuklara bilgisayar öğretmeye olan ilginin özellikle artmasının sebebi yeni açılan bir web sitesi ve onun ders programı. Code.org özellikle ilkokul çağındaki çocuklara bilgisayar programlamanın esaslarını onların anlayabileceği ve sevebileceği bir şekilde öğreten ders programları hazırlamış. Komutları boş bir ekrana yazmak yerine – ah biz gençliğimizde öyle yapmıştık!- renkli programlama bloklarını fareyle çekip birleştirerek programı oluşturuyorsunuz. Her derste bir resimli problem var.

Code1

O problemi çözmek için gerekli komutları bir videoda anlatıyorlar. Derslerden birini Bill Gates veriyor. Bir başkasını Mark Zuckerberg. Videoyu seyretmek için sol altta Yardım ister misin? yazısının altına tıklıyorsunuz. Yalnız videolar dublajlı değil alt yazılı. Video sırasında gösterilen komutlar da İngilizce görünüyor.

Code2

Ama komutların renklerinden ve şekillerinden ne olduklarını çıkarmak zor değil. Yine de yardım edenin İngilizce bilmesi iyi olabilir. Ya da bizim kadar şanslıysanız ve babanız bilgisayar mühendisiyse harika! Her dersin ilk bir iki bulmacasında yardım edip sonrasında genelde Defne ve Derin’i kendi hallerine bırakıyoruz. Deneme yanılma yoluyla ve sabırla tamamlıyorlar. Bazen sabır yetmiyor, biraz teşvik gerekebiliyor 🙂 İlk dersin Angry Birds karakterleriyle başlamasına Derin bayıldı! Daha sonra labirentte ilerleyen zombiler ve çukur kazıp dolduran bir çiftçi var. Biz bu aralar resim çiziyoruz. Ev çizebilmek için bir kare ve bir üçgen gerekiyor. Üçgen için açıları öğrendik. İlerde daha karmaşık resimler çizip yılbaşı kartları hazırlayabilecekler. Sonra da kendi oyunlarını programlayacaklar.

Derslerde biraz ilerledikten sonra MIT’nin Scratch programına bakacağız. Orada da benzer renkli blokları kullanılıyor. Ben bile oturup oynamak istiyorum!

 

Matematik, teknoloji içinde yayınlandı | 3 Yorum

Bu ödevler kimin için?

Daha önce Defne’nin biyografi ödevinden bahsetmiştim. Onun için Defne’nin seçim yapmasına yardımcı oldum. İlk önce Coco Chanel hakkında yapmak istiyordu. Ama onun hakkında çocuklar için yazılmış bir kitap yoktu. Bulduğumuz biyografisinde erkek arkadaşlarından ve ikinci dünya savaşı sırasında Nazilerle ilişkilerinden bahsediyordu. Defne’ye konusunu değiştirmesi için biraz dil döktüm. Sonunda çok sevdiği Harry Potter kitaplarının yazarı J. K. Rowling hakkında hazırladı ödevini. Seçim kısmı tamamlanınca ben ona yaşına uygun bir kaynak kitap buldum. Geri kalan her şeyi kendi yaptı. Zaten çoğunu okulda tamamladılar.

Bu ayın proje konusu böceklerdi. Sınıftaki herkes kendine bir böcek seçti. Defne kelebek istedi. Onun için de kütüphaneden kitaplar aldım. Kelebekler hakkında kitap bulmak hiç zor olmadı. Ben bu projeyi de okulda yapıp bitirecekler zannediyordum ama bir hafta sonra eve ödev diye geldi. Öğretmen bilgisayarda yazabilirsiniz demiş. Defne de tabi ki elle yazmak istemedi. Ona Microsoft Word kullanmayı gösterdim. Oturdu ödevini yazdı. Üstelik bilgisayar onun yaptığı hataları da düzeltti. Sonra ödevde resimler olması lazım dedi. Ben ödevin içine siyah beyaz resimler yerleştirdim, o boyadı. Yazılı kısmı dışında bir de yaratıcı kısmı vardı ödevin. Bir ayakkabı kutusunun içine toprak, dallar ve yapraklar koyup yağmur ormanlarına benzettik. Böceğin yumurta, tırtıl, koza ve kelebek hallerini hazırladık. Yanlarına da bir örümcek ekledik. Projenin bu kısmı eğlenceliydi. Böylece ödevi beraber yapmış olduk. Ödev son akşam yatma saatinden yarım saat sonra bitti.

Bugün sabahtan Defne’nin sınıfındaydım. İki haftada bir gidip öğretmenine yardım ediyorum. Bugün ben derslerden geri kalmış olan üç öğrenciye sınıfın dışındaki masalardan birinde yardım ederken sınıfta diğerleri proje sunumlarını yapıyorlardı. Bir baktım ekranda bir PowerPoint sunumu var. Oldukça güzel hazırlanmış. Renkler böceğin renkleriyle uyumlu seçilmiş. Resimlerin arkaları gölgeli. Bizim kelebek ödevi yanında sönük kaldı. Ancak ödevi hazırlayan ve sunan konudan biraz bihaberdi sanki. Ne söyleyeceğini pek bilemiyordu. Yazanları tam okuyamadı. Ama onun da bir çaresi var! Başka bir dosyadan yeni bir PowerPoint sunumu açıldı. Onun köşesinde minik bir pencerede önceden çekilen videosunda herşeyi çok güzel anlatıyordu. Böylece sunum yapmak yerine kendi sunumunu seyretti. Defne de hafif buruk sırasını bekledi. Onun annesi PowerPoint sunumu hazırlamamıştı çünkü.

Yapabilirdim tabi ama yapmalı mıydım? Bu kimin ödevi? Yardımın ne kadarı yardım ve destek, neresinden sonrası annenin – ya da babanın – ödevi halini alıyor? Hangi çocuk daha çok öğrendi? Hangi çocuk daha çok yaptığıyla gurur duydu? Hangi çocuk daha mutlu? Öğretmen hangisini daha çok beğendi? Acaba bir dahaki sefere sınıfın en güzel ödevini hazırlamak için uğraşmalı mıyım?

Bunları yazarken aklıma lise son sınıftaki Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dönem ödevim geldi. Ödevi üniversite sınavı duygu sömürüsüyle anneme yaptırmış ve yıldızlı on almıştım. Bu benim 10 aldığım ilk ve son ödevdi!

okul içinde yayınlandı | 5 Yorum

Gizemli Benedict Derneği

Bu sene blogumu fazlasıyla ihmal ettim. Aslan, Cadı ve DolapOkulda üç tane yeni ders veriyorum. Onların hazırlıkları vakit alıyor. Dadımız işinden ayrıldığından beri ev işleri de bana kaldı. Bir anda kendimi blog yazmak yerine yerleri süpürürken buldum. Bir de tabi çocuklar okula başladıktan sonra onlarla yaptığım Türkçe dersleri azaldı. Azaldı demek yanlış oldu. Aylardır hiç bir şey yapmıyoruz. Arada Türkçe kitap okuyoruz ama yazılı alıştırmalar yapmıyoruz. Derin Defne’ye hazırladığım eski alıştırmalardan yapıyor nadiren. İngilizceleri hızla ilerlerken Türkçe yerinde sayıyor.

Gizemli Benedict DernegiNeyse, suçluluk duyguları bir yana bu aralar Defne’yle beraber Gizemli Benedict Derneği serisini okuyoruz. İngilizcesini tabi. Defne geçen sene babasıyla beraber Harry Potter kitaplarını okudu. Ben de onların baba kız kitap macerasını kıskandım. Bu sefer de anne kız beraber dört kitaplık bu seriyi okuyoruz. Ben daha ilk kitabı yarılayamadım. Defne ikinciyi bitirmek üzere. Araya Kurt Seyt ve Shura’yı sıkıştırmasaydım biraz daha ileride olabilirdim herhalde. Hem diziyi hem kitabı. Bu ilgim baba tarafım Kırım’dan geldiği için diyeceğim ama asıl sebep bu değil tabi.

Gizemli Benedict Derneği kitapları üstün yetenekli ve kimsesiz dört çocuğun maceralarını anlatıyor. Üstün yetenekli çocukları seçebilmek için gazeteye verilen bir ilanı okuyup başvuruyorlar. İlana başvuran çocukları sınavdan önce girişte sınıyorlar. Birileri onları kopya çekmeye ikna etmeye çalışıyor. Bir başkası tek kalemini mazgala kaçırıp yardım istiyor. Sonra da çok zor yazılı bir sınav yapıyorlar. Zor göreceli bir kavram. Birine zor olan bir başkasına kolay tabi. Sorulardan biri İmparator Justinian’ın gücünü göstermek için yaptırdığı kilisenin ismi. Çocukların hiçbiri İstanbullu değil elbet! Sonunda değişik yetenekleri olan dört çocuk seçiliyor. Reynie’nin pratik zekası kuvvetli. Sticky çok okuyup okuduğu hiç birşeyi unutmuyor. Kate çok becerikli. Constance ise inatçı. Bir araya geldiklerinde karşılarına çıkan bütün problemlerin üstesinden gelebiliyorlar.  İlk kitapta bir okulda casusluk yapıyorlar. Daha o kadarını okuyabildim zaten. Ama çocuk kitabı olmasına rağmen zevkle okunuyor. Belki de ben biraz çocuk kaldığım için.

Pippi UzunçorapPopüler çocuk kitaplarında kimsesiz çocukların hikayelerine çok rastlanıyor nedense. Harry Potter öksüz ve yetim. Pippi Uzun Çorap da öyle. Küçük Prens tek başına, ailesi yok. Narnia Günlükleri’ndeki Lucy, Edmund, Peter ve Susan da ailelerinden ayrılar. Gizli Bahçe’deki Mary de. Bir yerde duymuştum, mutlu insanlardan iyi yazar olmaz diye. Bir çok kitap yazarlarının hayatlarından esinleniyor. Tek başına aile hasretiyle yalnız bir çocukluk geçirenler büyüyünce kendi hikayelerini mi yazıyorlar acaba? Peki çocuklar acaba niye böyle hikayeleri okumayı çok seviyorlar? Anne baba olmayınca biraz daha fazla yaramazlık yapılabiliyor, Pippi gibi. GizliBahçeArkadaşlar büyüklerden daha önemli oluyorlar, Harry Potter’ın yatılı okulunda olduğu gibi.  Acaba aileleriyle yaşayan çocuklar anne babalarına her kızdıklarında – bizimkiler gibiyse sık sık- tek başına istediğini yapabilme hayalleri mi kuruyorlar? Büyüklerin olmadığı, her şeyin serbest olduğu, kurallardan, yatma vaktinden, sebze yemekten uzak bir dünya! Benden bu kadar. Bu konuda daha akademik bir bakış açısı isterseniz buyurun.

Bu arada bugün yazdığım blogları birbirine karıştırdım! Aile için yazdığım bloğa Defne’nin dünkü resitalinden resimler koymak istiyordum ama yazıyı yanlışlıkla burada yayınlamışım. Farkedince hemen sildim. Kusura bakmayın. Yaşla karışık dalgınlık diyelim 🙂

çocuk kitapları içinde yayınlandı | 9 Yorum

İlk bilim fuarımız

Çocukların yaşamlarını büyüklerinkinden çok daha ilginç ve zevkli yapan özellik bir çok tecrübeyi ilk defa yaşamaları ve daha yaşayacak olmaları. Bebeklik dönemindeki ilk gülücük, ilk defa tek başına oturmak, ilk adımlar, ilk kelimeler çocuklar kadar anne babalar için de çok özel anlar tabi. Ne yazık ki bunları daha sonra hatırlayamıyorlar. Ama bu o an için heyecanlanmıyorlar demek değil. Defne’nin ilk adımlarındaki kahkahaları unutmak mümkün değil. Artık hatırlamasa da arada bir videosuna bakıp bebekliğindeki o gurur ve sevinci seyrediyor. Sonra yediği bir çok şeyin ilk defa tadına bakıyor. Biz büyükler böyle tecrübeler için uzak ülkelere gitmek zorundayız. Oysa mesela Derin daha ağzına kuzu eti, zeytin, fasulye, karnıbahar gibi bir çok şeyi koymadı. Belki de her yeni tecrübe her çocuğu heyecanlandırmıyor! Bir de ileriki senelerde gelecek ilkler var: İlk aşk, ilk kalp kırıklığı, ilk öpücük… Bunların hepsi anne babaları pek heyecandıracak şeyler olmayacak. Neyse, geçen hafta okulda yapılan bilim fuarı hem Defne ve Derin için hem de benim için heyecanlıydı. Haftalar önceden projeler seçildi. Defne tohumlardan çiçekler yetiştirmek istedi. Minik saksılara tohumları diktik.

Saksılar

Çiçek tohumlarıyla hızımızı alamayıp fasulye, barbunya, mercimek, domates, fesleğen, limon ve nar da diktik. Defne iki günde bir suladı. Fotoğraflarını çekti. En büyük tohum en çabuk büyür diye düşünüyorduk. Fasulye hepsine fark attı. Ayçiçeği de çiçeklerin birincisi oldu. Sonra bütün bunları bir panoya özetledik. Saksılarla birlikte okulun spor salonundaki yerimizi aldık
Pano

Derin’in ilk başta bir fikri yoktu. Ama Defne yapınca o da yapmak istedi tabi. O da deterjanlı sudan balon yapma projesini beğendi. İnternetten tarifleri bulduk. İnternetten önce nasıl yaşıyorduk biz? Çeşitli deterjanlı su karışımlarından üç tanesini seçtik.

1. 1/2 su bardağı bulaşık deterjanı, 2 bardak su, 2 çay kaşığı şeker
2. 1/4 bardak deterjan, 3/4 bardak su, 5 damla gliserin
3. 1 ölçü mısır şurubu (burada şeker yerine çok kullanılıyor, özellikle hazır satılan yiyeceklerde), 4 ölçü bulaşık deterjanı, 32 ölçü su

Ölçtük, karıştırdık. Hangisinin ne olduğunu unutmayalım diye gıda boyası da ekledik.

.ölçtük

Sonra Defne ve Derin bahçeye çıkıp üçünü de denedi.

balon

Bu deney de bir panoya özetlendi. Deterjanlı suları şişelere koyup okula götürdük.

Sonunda birer kurdele kazandılar. Diğer öğrencilerin yaptıklarına baktılar. Sabun köpükleri en çok yapılan projeydi. Ben gelecek sene için fikir beğendim: en uzağa giden kağıttan uçak modeli. Neredeyse masrafsız! Gerçi bir şişe deterjanın fiyatı da çok uygundu. Defne’nin projesinin bütçesi biraz daha fazlaydı. Saksıları ve beş paket çiçek tohumunu satın aldık. Ama çiçekleri bahçeye dikeceğiz. Ziyan olmadılar yani.

okul içinde yayınlandı | 3 Yorum

Üstün Yetenekli Çocuklar

Geçenlerde bir başka blogda üstün yetenekli çocukların anne babalarına yönelik bir seminer duyurusuna rastladım. Seminerden çok dikkatimi çeken konuşmacılardan Bahar Eriş’in kitabının ismiydi: Her Çocuk Üstün Yeteneklidir. Kitabı okumadım ama içindekileri- kitabın özetinde gördüğüm kadarıyla- değişik kitaplarda okudum, biliyorum. Benim derdim içeriğiyle değil aslında. Anladığım kadarıyla çok faydalı ve Türkçe başka kitaplarda olmayan bilgiler var. Benim derdim kitabın başlığıyla. Her çocuk üstün yetenekli değildir. Her insanın uzun boylu olmadığı gibi, güzel veya yakışıklı olmadığı gibi. Herkesin özünde iyi olmadığı gibi. Herkes aynı olsa zaten insanları ayırmak için bütün bu sıfatlar olmazdı. Her çocuğu doğru eğitimle başarılı birer insan olarak yetiştirmek onları baştan itibaren eşit tutmakla olmaz. Herkes eşit haklara sahip olmalıdır ile herkes aynıdır birbirine denk söylemler değildir. İnsanlar arasındaki farklılıkları görmezden gelmenin kimseye faydası yok. Her çocuk yeteri kadar ilgi ve zamanla her şeyi öğrenebilir söylemi de yanlıştır. Benim annemin 20 sene ısrarına rağmen piyano çalmayı öğrenememem gibi. İnsanların dış görünüşleri olduğu kadar karakter özellikleri ve zekaları da çok büyük bir ölçüde genleriyle belirlenmiştir. Evet, hayatımız kocamak bir piyangoyla başlıyor! Bunu destekleyen ikizler üzerinde yapılmış bir çok araştırma var. Aslında bunu anlamak o kadar da zor değil. Hepimiz aslında etrafımızdaki insanların bazı konularda zayıf, bazı konularda daha yetenekli olduğunun farkındayız.  Şanslı doğmak ilerde mutlu veya başarılı olmanın garantisi de değil elbette. Ama çocukların farklılıklarına saygı duymak onlara eşit imkanları sunmak için bir ön şart. Her çocuk iyi olduğu konularda geliştirilmeli, zayıf olduğu konularda desteklenmeli. Bu her çocuk üstün yeteneklidir diye bir söylemle başarılamaz.

Şu IQ (Zeka Katsayısı) dedikleri nedir ki? Dünyadaki tüm insanların zeka dağılımı bir çan eğrisine benziyor. Bu zekaya özgü bir şey değil. Yetişkinlerin boyları veya kiloları da çan eğrisi dağılımda. Maalesef insanların gelir dağılımı çan eğrisi değil. Doğal özelliklerin matematiksel dağılımları daha düzgün oluyor deyip konumuza geri dönelim. Bu zeka eğrisinin ortalamasını 100, standard sapmasını da 15 olarak ayarlayınca (biraz matematik gerekiyor burada) zeka dağılımı aşağıdaki gibi olur.

IQ

Bu sayılar zeka testleri için standard olarak kabul edilir. Nüfusun yüzde yetmişine yakınının (%68.26) zeka katsayısı 85 ile 115 arasındadır. Üniversite öğrencilerinin zeka katsayıları yaklaşık 115-124 arasındadır. Bunlar genelde “akıllı” dediğimiz insanlardır. Zeka katsayısı 125-134 arası insanlar yüksek lisans veya doktora yaparlar, doktor, avukat gibi eğitimi daha uzun süren mesleklere yönelirler. Bu insanlar nüfusun tamamına oranla üstün yeteneklidirler. Zeka katsayısı 135 ve daha üstü olan insanlar çok üstün yeteneklidir. Hak ettikleri eğitimi alırlarsa mesela Nobel ödülü alırlar, devletleri yönetir, tarihi değiştirebilirler.

İlerde öyle olacak bir çocuğun ailesi veya öğretmenleri tarafından farkedilmesi ve kendine uygun bir eğitimi alması bu yüzden çok önemlidir. Bunu anlayabilmek için fazla karışık testlere çoğu zaman gerek yoktur. Böyle çocukları fark etmek o kadar zor değildir çünkü. Yaşıtlarından çok farklıdırlar. Bir anlamda yola erken çıkar, çok yol alırlar. Başka çocuklara öğretilmesi gereken bir çok şeyi kendi kendilerine öğrenebilirler. Bir çoğu okula başlamadan okumayı, yazmayı ve aritmetiği öğrenir. Bunları yapabilmeleri için annelerinin evde onlara okuma yazma alıştırmaları hazırlamalarına da gerek yoktur. Ama öğrenme isteklerini tatmin edebilmeleri için onlara yol gösterecek yetişkinlere, onları anlayacak öğretmenlere ihtiyaçları vardır. Onların karmaşık sorularını anlayacak ve cevaplayabilecek, o soruların cevaplarını araştırabilmeleri için onları yönlendirebilecek, onları daha çok düşünmeye sevk edebilecek konuları bilen, anlayan ve anlatabilen öğretmenlere ihtiyaçları vardır. Onları teşvik edecek, yeri gelince zorlayacak kendileri gibi sınıf arkadaşlarına ve onlara yol gösterebilecek yine kendileri gibi üstün yetenekli yetişkinlere ihtiyaçları vardır.

Çocuk olsun yetişkin olsun insanların yeteneklerini geliştirebilmek için kendilerini zorlamaları, yeni bir şeyler denemeleri ve çalışmaları gerekir. Üstün yetenekli çocukları zaten bildikleri şeylerin öğretilmeye çalışıldığı bir ortamda -yaşıtlarıyla aynı sınfta- tutarsanız yazık olmaz mı? Bu hem çocukların kendileri için hem de yaşadıkları toplum için kaçırılmış bir fırsattır.

okul içinde yayınlandı | 9 Yorum

Defne’nin biyografi ödevi

Amelia EarhartÖnümüzdeki iki hafta Defne’nin sınıfında öğrenciler birer biyografi okuyup özetini çıkaracaklarmış. Defne’nin de hafta sonu kendine okuyup öğreneceği birini seçmesi gerekiyormuş. Taylor Swift’i istemiş ama onun kitapları kütüphaneden alınmış bile. Sonunda herhalde bir Taylor Swift kitabı satın almak zorunda kalacağım ama ben yine de kızıma başka alternatifler ürettim. Mutlaka kadın istiyormuş. İnternette araştırıp bir liste çıkardım. Bakalım bunlardan birini beğenecek mi? Liste alfabetik. Doğal olarak Amerikalı ve İngiliz (dil sebebiyle) kadınlar çoğunlukta. Bağlantılar Wikipedia’nın (İngilizce) sayfalarına gidiyor; Defne açıp bakabilsin diye.

Florance NightengaleMadeline Albright (politikacı-diplomat, 1937- , Amerikalı)
Jane Austen (yazar, 1775-1817, İngiliz)
Maria Callas (opera sanatçısı, 1923-1977 , Yunanlı-Amerikalı)
Agatha Christie (yazar, 1890-1976, İngiltere)
Coco Chanel (modacı- iş kadını, 1883- 1971, Fransa)
Cleopatra (devlet yöneticisi, İ. Ö. 69 – İ. Ö. 30, Mısır)
Marie Curie (bilim insanı, 1867- 1934, Polonya-Fransa)
Amelia Earhart (pilot-maceraperest, 1897- 1934, ABD)
J. K. RowlingAnne Frank (yazar- ırkçılık kurbanı, 1929- 1945, Almanya doğumlu)
Jane Goodall (bilim insanı, 1934- , İngiltere)
Audrey Hepburn (sinema sanatçısı, 1923- 1993, İngiltere)
Dorothy Hodgekin (bilim insanı, 1910-1994 , İngiltere)
Estée Lauder (iş kadını, 1906-2004, ABD)
Madonna (şarkıcı,1958- , ABD)
Marie CurieFlorence Nightengale (hemşire, 1820-1910 , İngiltere)
Sandra Day O’Connor (yüksek mahkeme hakimi, 1930- , ABD)
J. K. Rowling (yazar, 1965- , İngiltere)
Harriet Beecher Stowe (yazar, 1811-1916, ABD)
Rahibe Teresa (rahibe, 1910-1997, Arnavutluk-Hindistan)
Kraliçe Victoria (devlet yöneticisi,1819-1901 , İngiltere )

Bu kadar seçenek yeter herhalde. Başarılı ve lider kadınlardan bahsetmişken bu aralar buralarda çok konuşulan yeni bir akım var: Ban Bossy. Türkçesi “patronluk taslayan (bossy) terimini yasaklayın.” Kız çocukları etraflarındakileri yönetmeye çalıştıklarında bazen patron kesiliyorlar. Başkalarının yanlışlarını düzeltmeye ve ne yapacaklarını söylemeye başlıyorlar. Biraz anne oluyorlar yani. Genelde de etraftan bu davranışları için tepki alıyorlar. Derin’in sınıfında öyle bir kız var. Arkadaşlarına, bana ve hatta öğretmenine bile ukalalık ediyor beş yaşındaki haliyle. Genelde de bunu yüksek sesle yapıyor. Şimdi bu davranış uyarıyı hak etmiyor mu? Bu tip kızlar için bossy kelimesi çok kullanılıyor. Bu hareketin söylemi, kızlar olumsuz bossy gelimesiyle eleştirildiklerinde liderlik istekleri ve gelişimleri engelleniyormuş. Doğru kelime nedir bilemem ama liderlik, insanları etkisi altına alıp yönetebilme yeteneği, bağırarak, arkadaşlarının kalbini kırıp onları küçük düşürerek geliştirilmemeli. Sonuç olarak kız çocukların (ve de erkek çocukların) yanlış davranışları için uyarılmaları gerektiğini düşünüyorum. Bu uyarı her zaman doğru kelimelerle ve hata yapanı incitmeden olmalı elbet. Bu sitede ayrıca yeni nesilde kadın erkek eşitliğini geliştirecek, kız çocuklarla erkek çocukların yetiştirilirlerken geleneksel kalıplara sokulmalarını engelleyecek yararlı tavsiyeler var. İsterseniz bir göz atın.

okul içinde yayınlandı | 3 Yorum